1 Nisan 2016 Cuma

Benim Doğum Hikayem

       
         Anne olmak ne güzel bir duygudur..Hamilelikte bebeğinin geleceği günü beklemek,kucağına alacağım hevesiyle günler geçmek bilmez...Ama beklerken de nelerle karşılaşacağını hiç bilmeden plan program yapar durursun...
    Güzel bir hamilelik geçirdim.Sıkıntısız,sorunsuz,huzurlu ve mutlu.Hiçbir korkum yoktu,doğumla ilgili,sonrasıyla ilgili...Ne yaşayacağını bilmediğin için,bilmediğin şeyle ilgili çokta bir korkun olmuyormuş aslında ;) Öyle mutlu mesut zaman geçsin de bir an önce bebeğime kavuşayım derken,bir yandan da bir enerji patlamasıyla eksikleri tamamlamaya çalışıyorsun.Planlı,sezeryanla doğum olmayacağı için,heyecanla doğum ne zaman olacak bekliyorduk.

    Hani ilk bebeği beklerken,sancım gelirse anlar mıyım,diye endişeler de yersizmiş.çok güzel de anlıyorsun :)

        22 Eylül bir pazar günüydü.Başak Burcu'nun da son günü :) Gece yarısından sonra teraziye geçiyordu.1 gece önce eşimle,pazar günü ne yapsak diye plan,program yapıyorduk.Tabii daha doğuma 4-5 hafta kadar zamanımız vardı.Hava da mis.Bu zamanlar geri gelmezdi.

        Sabah uyandım,garip bir his var karnımda.Şimdiye kadar hiç olmayan şekilde kasılmalarım var.Hemen anladım zaten.Sabah 09:30 gibiydi.Eşime bir şey söylemedim.Kahvaltı hazırladım,beraber kahvaltı yaptık.(Söylesem panikten ağzına lokma koymazdı,bildiğim için,söylemedim;) Mutfağı evi topladım.Bebeğimin odasına şöyle bir göz attın,yatağına eksik var mı diye.Doğum çantamı gözden geçirdim,eksiklerimi koydum.Sonra duş aldım.Hiç stres yok,panik yok...İnanılmaz bir sakinlik,mutluluk vardı.Eeee daha ne isteyebilirdim ki,sağlıkla bebeğime kavuşmama az kalmıştı.
Sonra hadi hazırlanalım çıkalım dedi eşim,saat 14:30 olmuştu.Söyledim benim sabahtan beri sancım var dedim :) Tabii ŞOK..!! Panik,eli ayağına dolandı,tam da tahmin ettiğim gibi..

        Ama ben hastanede çok uzun vakit geçirmek istemediğim için,doktoru aradım,ne zaman hastaneye gelmemiz gerektiğini sordum.saat 17:30 a kadar evde bekledim...İnanmayacaksınız ama ütü yaptım koca bir sepet,manyak mıyım neyim :) ne yapıyorum ben dedim sonra!!

        17:30 da hastane de ebemizle buluştuk.O sürekli takip ediyordu açılmaları,bebeği.Bir sıkıntı yoktu.Epidural almadan normal doğum yapmayı planlıyordum.Ama sancıların bu kadar şiddetli olabileceğini hiç tahmin etmemiştim..Zaman geçtikçe daha da dayanılmaz hale geliyordu.Doğumda biraz daha kuvvetli olabilmem için ebe bir şeyler atıştırmama izin vermişti.

        Yerimden kalkamaz duruma gelmiştim.Doktorum saat 21:45 gibi geldi hastaneye.Muayene de açılmam olmasına rağmen bebeğin içerideki pozisyonundan dolayı normal doğum yapmamın tehlikeli olacağını söyledi.Ve sezeryan için hazırlıklara başladılar.Ama bir sorun vardı,ben daha 1 saat önce yemek yemiştim.Acil sezeryan olacaktı ve genel anestezi alamayacaktım ilk etapta.

         Apar topar ameliyathaneye indirdiler.Girerken son bir kez eşime el salladım,ikimizin gözlerinde de korku vardı bu sefer..

         Epidural yapmaya karar verdiler.Ama ne mümkün,ben sabit duramıyorum ki sancıdan.Yapılırken en ufacık hareket etmem sağlığım için çok tehlikeli bir duruma sebebiyet verebilir.Beni 6 kişi kolumdan,bacağımdan sabit tutarak,sancı geldiği zaman bekleyerek epidural kataterini zor da olsa taktılar.Ağrım kesilmişti..Ohhhh dedim bir an...

        Sonra hemen arkasından bebeğimi aldılar,ama bir sorun vardı...12 kişi hepsi bebeğin üzerinde beni bıraktılar.Ağlamıyordu :( Bir süre uğraştılar.Bebeğim anne karnında kakasını yapmış ve onu yuttuğu için de ağlamadan doğmuştu.Sanırım bir 10 dakika sonra ağlamaya başladı.Herkes bir oh çekti.

        Bebeği alıp benim yanıma getirdiler,yüzünü yüzüme yasladılar.O an vereceğim tepkiyi 50 yıl düşünsem tahmin etmezdim de yapmazdım da :( Ama bağırmaya başladım..Alın bu bebeği yüzümden,size kim getirin dedi diye :( İstemedim onu :( Hayatımdaki tek pişmanlığım,nasıl böyle bir şey yaparım,nasıl öpüp koklamam,sarılmam ona oldu.Hala da çok üzülüyorum aklıma geldikçe.Ondan sonrasını hatırlamıyorum zaten,oğlumu yukarı babasının yanına çıkardılar.Ben 1 saatten fazla süre sonra yanlarındaydım.Kakasını yuttuğu için,kafasında ciğerlerine oksijen veren bir cihaz vardı.Astronot gibi yatıyordu küvezde.O kadar minikti ki,buruş buruştu her yeri.Simsiyah upuzun saçları vardı :) Kırmızı,mor bütün vücüdu.Her yeni doğan bebek gibi çok çirkindi :)




        Kucağıma almak istemiyordum.Onun bir suçu yoktu halbuki ama bazı şeylerin de sebebi yoktur demek ki :( Sadece beni yan döndürün diye,su verin diye sayıklayıp durdum.Başka bir şey umurumda değildi,o anki psikolojiyle.

        Kimseyi de istememiştim,o yüzden eşime kimseye haber verme demiştim..Tek başına stresten mahvolmuştu,o gün 4 kilo vermişti stresten.

        İlk can dostumu gördüm narkozun etkisi geçmeye başladığımda.Sesi kulaklarımda hala :''annesi Aslancık çok acıkmış,ona süt ver hadi dedi.'' Sonra annem,babam,kardeşlerim,arkadaşlarımız.....

        Hastaneden çıktığımız ilk hafta oğlum babasıyla yattı.İstemedim onu :( Ama bu isteyerek yapılmış bir şey değildi.Şuan düşününce çok üzülüyorum..

        Zor bir doğumdan sonra lohusalığım 40 gün değil 1,5 yıl sürdü.Bana ne olduğunu anlayamadığımız o 1 yıl aslında Lohusa depresyonu geçiriyormuşum.Üstelik ilk 4 ayından sonrası 2 yıl sebebi bulunamayan şiddetli ağrılarla boğuşarak :( (ilk yazımda detaylı anlatmıştım,okumak için buraya tıklayabilirsiniz)

       Neyseki 1 haftadan sonra oğlumla barıştık,birbirimize sıkıca bağlandık.O bana sarıldı,ben ona..Çok minicikti.2 kilo 800 gram.İlk 10 gün zarar veririm bir yerine diye üzerini bile değiştirememiştim.Yaşadığım sıkıntılardan oğlumun ilk zamanlarını pek anımsayamıyorum,çok üzülüyorum bu yüzden.Ama her şey geçti,ikimizde sağlıklıyız,hayattayız.Önemli olan da bu.


       Ufacık şeylere takılmamak lazım.Elindekilerle mutlu olmayı,onların varlığına şükretmeyi öğrenmek lazım.Yoksa daha büyük şeylerle karşılaşınca,o varken umurunda olmayan şeylerin aslında ne kadar da kıymetli olduğunu çok güzel anlıyorsunuz.Bu ağrılarla savaştığım 2 yıl bana bunu öğretti. Her şeyin nasıl eşsiz olduğunu..Her anın tadını çıkarmamız gerektiğini.Hiç ölmeyecekmiş gibi kibirle yaşamamak gerektiğini...
     
    Sevgiler.....

Hiç yorum yok: